Türkiye Barolar Birliği ve Bartın Barosu organizasyonunda gerçekleştirilen Genişletilmiş 9. Karadeniz Baro Başkanları Toplantısı Bartın Amasra ilçesinde gerçekleştirildi. 21-23 Nisan 2017 tarihinde Amasra Northdoor Otel’de yapılan toplantıya Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Bartın Baro Başkanı Ferhat Parlatır ve Karadeniz bölgesinde bulunan çok sayıda baro başkanı katıldı.
Buna bir çözüm bulmak lazım
Toplantı öncesinde basın mensuplarıyla bir araya gelen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu; “Biz bu paketin içeriğinin Türkiye’nin hukuk devleti niteliği ve demokrasisi açısından sıkıntılı olduğunu söylemiştik. Sonucu değerlendirdiğimizde ise üç nokta var. Birincisi; bu ülkenin en az yüzde 50’si Anayasa değişikliği paketinin içeriğini eşit şartlarda halka anlatılamadığı düşüncesinde, bu sebeple de bir adaletsizliğe uğradığına inanıyor, küskün ve kırgın. Sürecin çok adil yürüdüğünü düşünebilir birileri ancak en az yüzde 50’nin bu sürecin devletin bir taraf lehine bütün gücüyle sahaya inmesi sebebiyle eşitsiz yürüdüğünü bir kısım insanın düşündüğünü göz ardı edemez. Ben işin esasından önce en az yüzde 50’nin ruh halini söylüyorum size. İkincisi paketin Türkiye’de hukuk devletine telafisi imkânsız zarar verdiğine, demokrasiden uzaklaştırdığına inanıyor, bir basit sistem değişikliği değil rejim değişikliği getirdiğine inanıyor. Böyle değil diyenler de olabilir ama en az yüzde 50 böyle inanıyor. Üçüncüsü ise yine en az yüzde 50 YSK’nın duyurusu ve uygulaması ile bu seçime hile şaibe karıştırıldığına inanıyor ve bu sebeple de güvensiz, öfkeli ve kırgın. Sonuç en az yüzde 50 mutsuz. O halde buna buna bir çözüm bulmak lazım” dedi.
‘Ben yaptım oldu’ diye yapılan açıklamalar yanlış
Feyzioğlu, Konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı; “YSK kendi duyurusu kararına karşı yapılan itirazı reddetti. Anayasa Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi de reddedecek olursa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kalır. Bizim düşüncemiz şu bu işi yargı kararlarına dökmeden çözülmesi. Yargı kararını verir ama yargının vereceği karar öyle de olsa böyle de olsa bir yüzde 50 mutsuz olacak. O zaman siyasi iktidar ve tüm siyasilere şu görevin düştüğü kanaatindeyiz yani paketi getirenler ‘Biz iyi bir şey yaptığımızı düşünüyoruz, güzel bir şey yaptığımızı düşünüyoruz ama toplumun en az yüzde 50’sine anlatamadık en az yüzde 50’si bizden farklı düşünüyor. YSK kararıyla da önemli gölgeler düştü bu da açık. Bir toplumun yarısı öfkeli kızgın güvensiz ise o devlet istikrarı birliği ve beraberliği yakalayamaz. O sebeple biz siyasi olarak bir çözüm bulmalıyız’ demeli. Peki, çözüm nedir? Sonuç ortada bu sonuçta kazanan yok. Bu bir maç değil. Referandum sonucunda kazanan bir futbol maçının aksine tüm Türkiye’yi temsil etme iddiasında oluyor. Bu bir maç değil bunu futbol maçıyla kıyaslamak rencide edici. ‘Atı alan Üsküdarı geçti’, ‘Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye’ gibi hukuksuzluğa işaret eden ‘ben yaptım oldu’ diye yapılan açıklamalar yanlış.
Her şeyi anlayabilmek için yakın tarihimize bakalım
Türkiye’nin sistemini değiştiren ve en az yüzde 50’nin rejim değişiyor diye kanaatince haklı kaygılarla itiraz ettiği bir anayasa öyle yüzde 50 küsuratla kabul edildi denilemez. Çok yüksek bir oranın yakalanacağı bir anayasa değişikliğine derhal girişmeliyiz. Ama bunun için de insanları çok kaygılandıran, güvensizliğe sevk eden anayasa değişikliğinin 1 maddelik değişiklikle ilga edilmiştir, eski maddeler yürürlüğe girmiştir, derhal bir komisyon kurulmuştur. O komisyon tarafından kapsamlı bir değişiklik çalışması yapılacak ve milletimizin tam bir uzlaşmasıyla geçecekti denilebilir. Bütün büyük zaferler bir hayalle başlar. Ama olumsuzlukları biraz akıl ederek öğrenmeli ve gidermeliyiz. Olumsuzlukları mutlaka başımıza işler geldiğinde, ağır acılar çekerek anlamak zorunda değiliz. İnsanların akılları var. Başkalarının tecrübelerinden edinecekleri, çıkaracakları sonuçlar var ve dolayısıyla akıl bize bunu söylüyor. Bunun için de biraz bakmak gerekiyor. Sadece kendi yakın tarihimize baksak yeter, 1961 Anayasası niye benimsenmemiş, 1982 Anayasası neden benimsenmedi diye baksak yeter.
YSK’nın görevi kanununu uygulamaktır
Anayasa’nın 101’nci maddesinin 1’inci paragrafının 3’üncü bendi ‘Arkası mühürsüz oy pusulaları geçersizdir.’ diyor. Yani bunun böyle olmadığını iddia edebilmek için, başka türlü anlayabilecek ve anlatabilecek gerekçeleri üretmek için hakikaten o kadar çok okumak lazım. Türkçe okuma yazma bilen ve herhangi bir okul bitirmemiş birisi bile bunun ne anlama geldiğini anlar. ‘Arkası mühürsüz oy pusulası geçersizdir.’ YSK’nın görevi kanununu uygulamaktır, kanun yazmak değil. Bunlar yanlış ve kabul edilemez. YSK’nın buradaki mutlak hukuksuzluğu şu; oylama devam ederken böyle bir duyuru yapamazsın. Oylama biter, tutanaklar tutulur, kanun uygulanır, kanuna göre mühürsüz oy pusulaları geçersiz sayılır, birileri itiraz eder ve bu itirazların üzerine sayılar ortaya çıkar, ihmal edilebilir bir sayı olursa önceki içtihadı çerçevesinde belki ‘bunları sayılım’ diyebilir. O zaman bile doğru olmaz ama belki diyebilir. Burada kaç yüz bin, kaç milyon mühürsüz oy pusulası olduğunu, bunların evet mi hayır mı şeklinde damgalandığını bilmiyoruz. Bu kadar bilinmezle dolu bir hukuksuzluğun karıştığı bir oylama sonucunda en az yüzde 50 ‘Türkiye’de sistemin ötesinde rejim değişmiştir.’ diyor. Anayasa Mahkemesi’nin buna bakması lazım maalesef siyasi iktidardan yanıltıcı açıklamalar geliyor.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.