Bu haftaki köşemde manevi kalkınma ile ilgili bazı gözlemlerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Özellikle kalkınmanın manevi boyutunu gençlerimiz üzerinden ve onların gelecekleri üzerinden konu edineceğim.
Her akşam aşağı yukarı tüm televizyon programlarında, haber bültenlerinde, dizilerde veya kadın programlarında illaki gayri ahlaki bir olayla karşılaşıyoruz.
Bu şekilde gençliğimizi olumsuz etkileme, ahlaki değerleri değersizleştirme, aile kavramını yok etme, gelenek ve görenekleri ortadan kaldırma, saygıyı bitirme ve bağlılığı yok etme amacıyla yapılan şeylere maalesef alet oluyoruz.
Ülkemiz yıllardır terör belasıyla mücadele veriyor. Bana sorarsanız artık sadece terörle mücadele etmiyoruz. Artık ahlaken de ekonomik olarak da bir mücadele veriyoruz.
Doğan bebeğini çöpe atan anne, taciz olayları, dizilerdeki subliminal mesajlar, aldatmalar, madde bağımlılığı, cinsel istismar gibi toplumsal ahlakla bağdaşmayan, aile hayatını hedef alan ve gençliği tarumar eden ne kadar hadise varsa ayyuka çıkmış durumda…
Hal böyle olunca geleceğimiz olan gençlerimiz adeta çöküyor.
Kılık kıyafetten tutunda davranışlarına kadar da yansıyor. Bu yazdıklarımı eleştirenler de olabilir. Saygıyla karşılarım. Ancak şöyle bir çevremizi gözlemleyelim. Üzülmemek elde değil…
Eskiden gençlerimiz hangi dünya görüşünde olursa olsun bir hedefi olurdu. Şuanda hedefi olmayan bir nesil geliyor. Gelecek kaygısı duymuyorlar. Gençler umutsuz yetişiyor. Geleceğini düşünmeyen ve geleceğini sorgulamayan bir nesil geliyor.
Gençlerimiz popüler kültürün etkisinde kalıyor. Eğer bir şeyler yapmazsak bizi çok daha zor günler bekliyor. Çünkü bu gençler ülkemizin geleceği…
Toplumdaki ahlaki çözülmeyi her alanda gözlemleyebiliyoruz.
Bugün yaşanan ahlaki çözülmenin özellikle gençliğimiz üzerindeki etkileri ve bu etkilerin sebeplerin bana göre 3 başlık altında (aile, çevre ve eğitim) irdelenmesi gerekir. Ne acıdır ki bu 3 alanda da organize bir saldırı ile karşı karşıyayız.
Güçlü karakterli bir genç, huzurlu bir aile ortamında yetişir. Ne yazık ki belki de son kalemiz olan aile yapımız da yapılan organize saldırılarla çözülmenin tesirini derinden yaşatıyor…
Boşanmalar, ilgi ve bilgi eksikliği, tamahkârlık, dünyevi imkanlara ulaşma hırsı ne yazık ki aileyi huzurlu bir yuva ortamı olmaktan çıkardı. Bu ortamda yetişen çocuklar da oluşan boşlukları dışarıda doldurma çalışıyor.
Dışarıda ne var? İşte burada etkili olan da çevre…
Sosyal ortamlar, TV dizileri ve programları, sosyal medya akımları gibi saymakla bitmeyecek birçok mecrada organize saldırı devam ediyor.
Hangi magazin kanalını açarsanız açın, hangi diziyi seyrederseniz seyredin sahte roller, toplumun gerçek aile yapısını yansıtmayan senaryolar, aldatmalar, ihtiraslar, mecazi aşkların neticesi olarak kısa sürede boşanmalar, şiddet ve gayr-i meşru ilişkilerden elbette gençlerimiz etkileniyor.
Aradığı ilgiyi, ihtiyacı olan bilgi ve kültürü aile ortamında göremeyen çocuk, kendini çevresel faktörlerin kucağında buluyor.
Sosyal medya da bunlardan bir tanesi. Biz sosyal medyayı amacının dışlında kullanmaya başladık. İnsanların özeli denen bir şey kalmadı. Sosyal medya yatak odalarına kadar maalesef girdi. Ahlaki değerlerimizi çürüten sosyal medya artık maalesef gündelik yaşamımızın her anında…
En basiti yemek yerken bile bir fotoğraf çekip sosyal medyaya koymadan kimse yemeğe kaşık değdiremez oldu. Eskiden büyüklerin yemeğe başlaması beklenirdi. Şimdi fotoğraf çekilmesi bekleniyor.
Eskiden evin içerisinde mahremiyet vardı. Eskiden kişinin mahremiyeti vardı. Şimdi bunlar ortadan kalktı. Neler paylaşılıyor neler…
Bir diğer önemli husus da eğitimdir. Eğitim kurumu da bu tsunamiye karşı koymak şöyle dursun yangına körükle giden bir kurgu ile karşımızda duruyorsa artık çözülme yerini çürümeye bırakıyor.
Düşünün, aileden gerekli ilgi, bilgi ve kültürü görmeyen çocuk, eğitim kurumundan da gerekli olan bilgiyi alamıyor. Bu bilgi sadece kitaplarda yazan bilgi değil, artık kitap bilgisinin dışına çıkıp, okulları her anlamda eğitim yuvası haline dönüştürmeliyiz.
Gençlerimiz, yavrularımız çevresel faktörlerle çırpındıkça batıyor.
Çözüm odaklı adımlar atılmalı. Gençlerimizi suçlamak yerine bahsettiğim gibi gençlerimizi bu ortama sürükleyen etkenleri ortadan kaldırmalıyız.
Gençlerimizi suçlamak en kolayı…
Kaldı ki bu düzenin devam etmesini isteyenlerin tek gayesi de o…
Üniversite için kilometrelerce uzakta çocuğunu okutan anne ve babalara da büyük iş düşüyor. Tabii sadece anne-babalara değil, herkese düşen sorumluluklar var.
İlgili mercilerin bu konu ile ilgili gerekli araştırmaları yapıp, üzerine düşeni yapması şart. Yoksa ki bir nesli ateşe atıyoruz…
Peki neden böyle bir yazı kaleme almaya karar verdim. İsterseniz biraz da ona değineyim. Bazı çözüm önerilerimizi sunalım.
Epey bir süredir genç kardeşlerimizi gözlemliyorum.
Bizim kültürümüze yakışmayan kıyafetler “moda” ifadesinin altına sığınılarak yaygınlaşıyor.
Liseye okula giden bir öğrenciye baktığımızda okula gidip gitmediğini anlayamıyorsunuz. Saç, sakal, kılık kıyafet…
Şimdi diyecekler ki; “Özgürlük var.” Tamam doğru özgürlük var. Ancak özgürlüğün de bir sınırı olmalı.
Disiplin eskiden önemli bir şeydi. Şimdi ağza bile alınmıyor.
Yine çok çok önemli bulduğumuz madde kullanımıyla ilgili. Özellikle sigara kullanım yaşı giderek alt sınırlara iniyor. Alkol tüketimi de aynı şekilde… Bu konularda da bir şeyler yapılmalı.
Eğitim baştan sona kurgulanmalı.
Okullardaki eğitimi sadece kitap bilgileriyle sınırlamaktan bir an önce vazgeçmeliyiz.
Öğretmenlerimize bu konuda hareket alanı bırakmalıyız.
Atalarımızın yüzyıllardır süregelen bir sözü vardır; “Ağaç Yaşken Eğilir.” Ağacın yaşken eğilmesi 2 hususa bağlı.
Birincisi eğitim programı(müfredat) ikincisi de eğitimin hammaddesi olan insandır.
Çocuklarımızın doğru eğitimi alabilmesi müfredata bağlı. Müfredatlar elbette ki günün koşullarına uygun olacak. Teknoloji ve imkanlar değişip gelişiyor her gün. Bu değişime doğru ayak uydurmak gerekiyor.
En başta geçmişte müfredatta bulunan Adab-ı Muaşeret dersleri geri getirilmeli.
Gençlerin günlük hayatta ihtiyaç duyacakları görgü kuralları, yeme içme adabı, protokol uygulamaları ve giyim kuşam gibi Adab-ı Muaşeret konularında sosyal kapasitelerini arttırıcı bir eğitim almaları sağlanmalı.
Öğretmenlerin elleri güçlendirilmeli, öğrenci için yaptırım uygulanabilmeli.
1.sınıftan lise son sınıfa kadar olan kısımda sınıf tekrarı olmalı. Disiplin kurulları aktif hale getirilmeli.
En başta öğrencinin okula olan aidiyet duygusunun ve öğrenci olduğunun belli olması için okul kıyafeti uygulamasının zorunlu olması gerektiğini düşünenlerdenim.
Okullardaki eğitimin yanı sıra aslında aile kurumunun sorunları da ele alınmalı. Çünkü ilk eğitimin başladığı yer aile…
Son yıllarda en çok ataması yapılan veya görev verilen branşlar imamlık ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği…
Hal böyleyken bile sorun çözülemiyor. Demek ki bir yerde hata yapıyoruz.
Camilerde sadece namaz kılıp, okullarda da sadece din kısmını öğretiyoruz. Ahlak kısmını sanırım biraz es geçiyoruz.
Televizyonlara çıkan ilahiyatçılar gereksiz konularla meşgul olurken, manevi çöküşte olan jenerasyon için sorumluluk almıyor. İzletme kaygısıyla boş konuları konuşmaktan en öncelikli meselelere vakit bulamıyorlar.
Bugün sosyal medya denen hepimizin kullandığı hatta ve hatta kullanım yaşı 5 yaşa kadar düşmüş internetin kontrolsüz kullanımından kaynaklanan ahlaki yozlaşma ayyuka çıkmış durumda…
Değişim ve disiplin şart…
Eğitimin en önemli görevlerinden bir tanesi iyi insan yetiştirmek. Bunun yolu da bana göre naçizane yazmaya çalıştığım şeylerden geçiyor.
Çevresel faktörlerin elden geçirilmesi ve seri çözümler üretilmesi şart. İlgili merciler hiç vakit kaybeden ahlaki kalkınma hareketini başlatmalı.
Kalkınma sadece maddi kalkınma olarak düşünülmemeli. Sürekli alışan ve tüketen, sonra tüketmek için sürekli çalışılan bir sistemde ahlaki problemler ortaya çıkabiliyor.
Kapitalizmin etkisiyle, ülkelerde "ekonomik kalkınma" kaygısı ön plana çıkarken insan konusunda da ahlak ve özgürlük problemleri ortaya çıkıyor. Özgürlüğün seviyesi bazen bilinemeyebiliyor. Özgürlük düşüncesiyle ahlaki değerler yok sayılabiliyor.
Milli kültür ve milli birliğin zarar görmemesi için de manevi kalkınmanın da olması gerekiyor. Din, vicdan ve inanç düzleminde bireyler özgür olmalı, İslam ahlakıyla toplum şekillenmelidir. Neslin İslam ahlakıyla yetiştirilmesi önemli bir husus…
Böyle bir toplum yapısı zaten maddi kalkınmayı sağlayacaktır. O nedenle manevi kalkınma bana göre maddi kalkınmadan daha önemli…
Dış etkenler bizi içten yıkabilme adına her türlü kirli oyunu deniyor.
Hem terör ve şiddetle geliyorlar hem de gençliğimizi ve en sağlam kurumumuz olan aile hayatımızı yıkmaya çalışıyorlar.
Şifası belli olan bu bulaşıcı hastalıktan kurtulmak için artık bir şeyler yapma vakti geldi, geçiyor bile…
Allah korusun geç kalırsak bir nesli kaybetmiş olabiliriz…
O halde artık üzerimize düşen ne varsa yerine getirmemiz lazım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.